8 Nisan 2009 Çarşamba

Halman ve Çeviri (1)

Hilmi Yavuz/Zaman
Talat Halman, Metis Çeviri Dergisi'nde (16,1991 Yaz), 'çeviri anlayışı'nı ya da 'yaklaşımı'nı soran Suat Karantay'a şunları söylüyordu: 'Benim çeviri konusunda günahım çok büyük, çünkü çevirmenler genellikle başka dillerden kendi dillerine çeviri yapıyorlar, oysa ben büyük bir küstahlıkla ana dilim olmayan İngilizce'ye de çeviri yapıyorum.

Bunun yarattığı türlü zorluklar var tabii. İnsan ne kadar içine sindirmeye çalışsa da, o dilin kültür ortamında ne denli uzun süre yaşamış olsa da, bazı nüansları kaçırabiliyor. Çeviri öyle nankör bir iş ki, hiçbir basit formülü yok. Onun ayrı bir kimyası var, ayrı bir dehası var. Ne denli uğraşılsa hatalar yapılıyor, pürüzlü oluyor. Çeviri evlilik gibi. Beklenmedik izdivaçlar büyük mutluluklar getirebiliyor. Tersi de mümkün doğallıkla. İdeal bir evlilik düşünülemeyeceği gibi, ideal bir çeviri formülü de yok elbette. Bu nedenle çeviriyi genellemelerden soyutlayıp, nihai bir ürün, yaratıcı bir çaba olarak değerlendirmek gerekir.'

Anlamlı bir saptama: Nedense, 'çeviri' denince 'Evlilik' bağlamı ve 'Evlilik' bağlamında 'Sadakat' ve 'İhanet' ile (ya da, Sadakat/İhanet sorunsalı ile) kurulan mecazi ilişkiler sözkonusu olagelmiştir. Halman'ın, 'çeviri' ile 'evlilik' arasında kurduğu bu mecazi ilişki, 'çeviri kadın gibidir: sadık olan güzel değildir; güzeliyse sadık olmaz' özdeyişi ile, ya da 'traduttore tradittore' ('çevirmen, ihanet edendir') ile birlikte düşünüldüğünde, daha kuşatıcı bir anlam kazanıyor. Nitekim Halman'ın kendisi de söylüyor bunu. Bundan 40 yıl kadar önce, Orhan Kemal'in 'Doğum' adlı bir öyküsünü İngilizce'ye çevirdiğini; öykünün bir Kürt köyünde geçtiğini ve 'Kürt şivesi' kullanıldığını; bu şiveyi İngilizce'de nasıl dile getirebileceği konusunda düşünürken, 'zenci şivesi'nde karar kıldığını belirtiyor ve ekliyor: 'Bazı öğrencilerim bu konuda beni eleştirdiler, öyküye ihanet ettiğimi söylediler. Düşündüm, doğru ama ne yapsanız ihanet edeceksiniz...' Peki ama, 'ne kadar ihanet?' Metis Çeviri'de yapılan o söyleşide, Halman, Suat Karantay'ın bu sorusuna şu yanıtı veriyor: 'Sadık bir koca kadar!..'

Gerçekten de, çevirmenin kendisini kaçınılmaz olarak, karşı karşıya bulduğu bir dilemmadır bu! Gelgelelim, hem 'güzel' hem de aslına 'sadık' çeviri olanaksız gibi görünse de, arasıra, Halman'ın dediği gibi, 'beklenmedik izdivaçlar, büyük mutluluklar ' getirebiliyor. Bu mutluluğun kökeninde de, 'ihanet' yatıyor hiç kuşkusuz: Traduttore, tradittore! (Halman, çevirinin ve antolojinin 'ihanetsiz' olamayacağını, 'Eski Anadolu ve Ortadoğu'dan Şiirler'e yazdığı 'önsöz'de de yineliyor.) Gelgelelim, 'sadık bir kocanınki kadar' olsa bile, her 'ihanet'in mutluluk getireceği konusunda bir zorunluluk yok elbette. Kısaca, mutlu bir evliliğin reçetesi olmadığı gibi 'ideal bir çeviri formülü de yok!'

Talat Halman, özellikle, şiir alanında, hem Türkçe'den İngilizce'ye hem de İngilizce'den Türkçe'ye yaptığı çevirilerle de tanınıyor. Ama bu, onun sadece şiir çevirileri yaptığı anlamına gelmiyor. Halman da belirtiyor ya, Orhan Kemal'den yaptığı 'Doğuş' öyküsü çevirisi gibi, düzyazı çevirileri de var ve bence bunların başında, onun William Faulkner'den 'Duman' ('Knight's Gambit') çevirisi geliyor. (Varlık Yayınları, Nisan 1963). 'Duman'a yazdığı 'Çevirinin Önsözü'nde Halman, Faulkner'in metnini Türkçeye çevirirken, onun üslubunu gözönünde tuttuğunu, çünkü bu üslubun gelişigüzel olmadığını, aslında 'Faulkner'in sanatında girift üslub(un), insan ruhunun gerçeklerindeki kargaşalığın ifadesi olarak, maksatlı ve kesin bir rol' oynadığını bildirdikten sonra şöyle diyordu: 'Bunu gözönünde tutarak çeviride üslup değişiklikleri yapmak yoluna gitmedim. Bir cüret olurdu bu (...) Türkçenin hakkını yemeden, yabancı ve zoraki bir üsluptan kaçınarak, Faulkner'in kendi öz söyleyişini en yakın şekliyle vermeye çalıştım. Bu yüzden bazı cümleler, kolayca bölünebilecekken, upuzun bırakılmıştır.'


Talat Halman, 1963 yılında öne sürdüğü bu görüşlerden, daha sonra vazgeçmiş görünüyor. Nitekim, 1991 yılında, Suat Karantay'la yaptığı o söyleşide, yazar üslubunun çeviriyi belirlememesi gerektiğini savunmakta ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü İngilizce'ye çeviren Ender Gürol'u, Tanpınar'a 'biraz fazla sadık kaldığı' için eleştirmektedir: 'Uzun cümlelerin hiçbirini bölmeyi göze almamış. Halbuki biraz daha cesur olmak lazım, çünkü o kitapta çok çetrefil cümleler var...' Halman'ın çeviri siyasasında radikal bir değişimdir bu: 1963'te, Faulkner'in uzun cümlelerini bozmayı 'cüret' sayarken, 1991'de, Ender Gürol'u Tanpınar'ın uzun cümlelerini bozma 'cüret'ini göstermediği gerekçesiyle eleştirmek! Halman haklı: 'Çevirinin hiçbir basit formülü yok!'
08 Nisan 2009, Çarşamba

0 yorum:

analitik